8 Mayıs 2012 Salı

GÜL MEVSİMİ...

Henüz küçüktüm...Artvin'deki evimizin bahçesinde babaannemin ektiği bir gül ağacı vardı. Yediveren dediklerinden. Yedi kez tüm ihtişamı ile açıp,kokusu ile başınızı ile döndüren cinsten yani. Benim için de 'gül' hep oydu...Mayıs ayı gelince bizim de yüzümüzde güller açardı. İlk işim ,çok kıyamasam da bir kaç tane koparıp, akşama kadar o kokuyu içime çekmek olurdu. Aman Allahım o ne koku öyle, insanın aklına şükrü ve tüm güzellikleri getiren...O koku beni benden alırdı. O nedenle bu mevsimi yani Mayısı hep iple çekerim. Gül için, gülün bana hissettirdiklerini tekrar yaşamak için. Ama kokan gül bulmak o kadar zor ki...Geçtiğimiz gün Caddebostan'da bir bahçeden çaldım bir tane:)) İki gün boyunca içime çektim o kokuyu.. Bilmem size olur mu ama bazı kokular bazı anları getirir insanın aklına. Gül kokusu benim çocukluğumdur..Çocukluğumu sevdiğim kadar gülü, gülü sevdiğim kadar da çocukluğumu severim....

18 Mart 2012 Pazar

BAHAR YORGUNLUĞU...

Bahar ayı kapımızı çaldı. Doğa yeniden canlanıyor. Ağaçlar yeşerecek, çiçeceklenecek... Yeniden doğuşun, ümidin, güzelliklerin kapısı aralanacak...Ama işte bu döneme geçiş sancılı olabiliyor. Sanki doğa canlanırken, herkesin enerjisinden güç alıyor. Halsizlik, bitkinlik sürekli uyama istediği,keyifsizlik ne ararsanız var...İşte bu dönemi aşağıdaki önerilerle belki daha rahat geçirmek mümkün...


BAHAR YORGUNLUĞU

1. Karbonhidratlardan uzak durun...
Uzmanlar, enerjinizi tüm gün korumak için kan şekerinizi ayarlamanız gerektiğini söylüyor. Çok fazla işlenmiş karbonhidrat tükettiğinizde, vücudunuzda insülin fazlası oluşur ki bu hormon yağ depolamayı tetikler. Bunun yerine, diyetinize sebze ve meyve gibi lif oranı yüksek ve böğürtlen gibi düşük glisemik oranlı yiyecekler eklemeniz ve uzun süre tok tutan proteinler tüketmeniz gerekiyor.
2. Yeşil çay içinİçinde kafein olmasına rağmen yeşil çay kahve kadar çarpıntıya neden olmaz. Bunun sebebi şu; yeşil çayda teanin adında rahatlatıcı bir amino asit bulunuyor. Her poşette yaklaşık 55 miligram kafein var ki bu bir fincan kahvenin içerdiğinden daha az.

3. Canlı renkler giyinParlak renkler giydiğinizde, etrafınızdakilere yansıttığınız canlılık size de yansır. Kırmızı, turuncu, parlak fuşya ve hatta elektrik mavisi enerjik bir aura taşır.
4. Dışarı çıkın
Öğleden sonra hissettiğiniz uyku halinin nedeni, saat 13.00 ile 15.00 arası vücut ısısının düşmesi ve vücudu uykuya hazırlayan melatonin salgılanmasıdır. Gün ışığında biraz yürüyüş yaparak bunun önüne geçebilirsiniz.
5. Taze kokulara yakın olun
Ofisteki veriminizi artırmak mı istiyorsunuz? Çalışma masanızda içinde nane ya da narenciye olan bir mum yakarsanız kahve içmenize gerek kalmayabilir. Yasemin kokulu mumlar ve losyonlar da etkili olabilir. Narenciye ve nane kokuları uyanıklık merkezini harekete geçirirken yasemin aroması beta dalgalarını artırır, ki bu da sizi ayık tutar.

6. Kahve koklayın

Kendinizi çok yorgun hissettiğiniz günlerde: Bir fincan kahveyi ezin ve kokusunu içinize çekin. Sonra 20-25 dakikalığına gözlerinizi kapatın. Uyandığınızda kafein kan dolaşımınıza yeni etki etmeye başlamış olacak.
7. Ağzınıza nane şekeri atın
Nane koklamak ya da yemek, beyindeki uyku bölgesine bağlı olan sinirleri uyarır.
8. Spor saatinizi belirleyin
İki tip insan vardır. Spordan sonra daha enerjik olanlar ve yorgun olanlar. Toplam enerji seviyenizi belirlemek için hangi gruba girdiğinizi bilmelisiniz. Eğer hareketli bir koşudan sonra daha canlanmış hissediyorsanız enerjinizi artırmak için sabah spor yapmalısınız. Spordan sonra yorulanlardansanız, akşam saatlerini tercih edin. Bu daha iyi uyumanızı sağlayacaktır.
9. Uykunuzu düzene sokun
Yeterli uyku alıp almadığınızı anlamak için ideal uyku saatinizi belirleyin. Doğal olarak uyandığınız saatten yedi buçuk saat geri sayın. Birçok kişinin en az yedi saat uykuya ihtiyacı vardır ama çoğumuz bundan çok daha az uyuyoruz. Yatmadan önce rahatlatıcı bir lavanta banyosu yapabilirsiniz. Yatmadan iki saat önce yapılan sıcak banyonun uyumayı kolaylaştırdığını gösteren pek çok veri var.

10. Doğru bir parfüm seçin

Kullandığınız parfüm modunuzu da etkileyebilir. Eğer tatlı ya da baharatlı bir parfümünüz varsa kendinizi yorgun hissetmeniz mümkün. İçeriğinde elma ve portakal gibi meyve notaları olan parfümler size gün boyu canlılık katacaktır.

12 Mart 2012 Pazartesi

GÜZEL MAYA...

BİR KEDİNİN ÖLÜMÜ...

Maya, dünya tatlısı 2 yaşında dişi bir tekirdi (öyle sanıyorum)...Bir kere bile tırnaklarını yerinden çıkardığına şahit olmadık. Sabah erken saatte o an kimin yanındaysa yüzünü yalayarak uyandırmaya çalışan bir melekti o...Evde (annem ve kızkardeşlerimin yaşadığı ev) yaşayan 4 kediden biriydi kuzum. Sokakta yaşayan iki  kedi de hava soğuksa  eve  misafir oluyor zaman zaman...
Kızkardeşim ,geçtiğimiz perşembe günü Maya'nın durgunlaştığı için babam tarafından veterinere götürdüğünü söyledi. Hayvancağız halsiz bir şekilde yatıyormuş ara koridorda. Neyse veterinerde anlaşıldı ki hayvan enfeksiyon olmuş. Akciğerleri olduğu gibi enfeksiyona teslim olmuş. Küçük kuzu cuma akşama kadar dayanabildi. Şimdiye kadar tecrübelerimizden şu ortaya çıkıyor ki, kedide enfeksiyon olmuşsa ölmüş demektir.Şimdiye kadar iyileşnini görmedim. Veterinerlerin yetersizliğindem mi, kedi hastalıkları tam bilinmediğinden mi nedendir bilmiyorum hayvanlar bir günde gidiveriyor...
Hayvanlara karşı her geçen gün biraz daha fazla merhamet duyuyorum.. Dışarda gördügüm bir sokak köpeğinin bakışı günlerce aklımdan çıkmayabiliyor. Sanki içini okuyorum hayvanın. Çaresizliğini, kimsesizliğini ,ilgisizliğini yüzünden, o muhteşem gözlerinden anlıyorum.Birşey yapamamak daha da mutsuz ediyor. Sokaklarda sahipsiz hayvan görmeye devam ettikçe ,  mutsuz olmaya devam edeceğim. Sabah yine Kadıköy Vapur İskelesi'nde yağmur yağarken gördüğüm soğuktan titreyen köpek hala aklımda...
. Hayvanlar insanların merhametine emanet edilmiş varlıklar. Dertlerini sıkıntılarını ifade edemiyorlar , en çok bu durum benim içimi parçalıyor.Her birinde ne sırlar gizli kimse bilemez.
Hayvanları küçümsemeyin...
Bir kedinin ölümünü hele hiç  küçümsemeyin.Hayatı yeniden sorgulatır size. Dünyanın gelip geçici, hayatın birgün bitici olduğunu yüzünüze çarpar ve gidiverirler...

11 Mart 2012 Pazar

SOMALİ

   Somali'den açlık,yokluk,sefalet haberleri gelmeye başladığında o taa uzaklardaki insanların yaşadıklarını az-çok anlayabiliyordum...21. yüzyılda açlıktan ölen insanların dramını televizyon ekranlarından, haberlerden takip ediyordum...Acı, öfke ve daha nice duyguyu aynı anda yaşıyordum Somali adını duyduğumda...Bir haberci olarak hep gitmek, o insanların ne yaşadığını bizzat kendi gözlerimle görmek istedim. Onlara dokunmak,acılarına tanık olmak gerektiğini düşündüm.
Beklediğim fırsat nihayet ayağıma geldi. 5 Martta (2012) Türk Hava Yolları'nın başlattığı ilk seferle ben de 45 gazeteciden biri olarak Mogadişu'ya gidecektim...Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ,Tika Başkanı Serdar Çam, Yeryüzü Doktorları Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Prof.Dr. İhsan Karaman ve pek çok sivil toplum kuruluşu yetkilisi ile birlikte 23.30'da acıların ülkesi Somali'ye hareket etttik...Sabah oranın saati ile 7.20'de, Hint Okyanusu Kıyısındaki Mogadişu Havaalanına inmiştik... Hemen toparlanıp uçaktan indiğimde, sıcak hava yüzüme çarptı... İnanılmaz bir coşku ile karşılandık..Yerel kıyafetleri ile kadınlar ve erkekler dansları ile hoşgeldiniz diyorlardı..Türkiye..Türkiye şeklinde tezahürat yapıyorlardı...Ellerinde cumhurbaşkanları Şeyh Ahmet'in fotoğrafları, kendi bayrakları yanında Türk bayrağı vardı...Buradaki tören yaklaşık iki saat sürdü...Ardından Türkiye'den gelen tüm heyetle birlikte  bizim için ayarlanmış araçlarla eğer kent diye biryer varsa! oraya hareket ettik. Yol diye birşey kalmamış. Araçlar derin çukurlara giriyor , kafamız aracın içinde heryere çarpa çarpa gidiyorduk. Bir kilometreyi almak bile inanılmaz güçtü. Bu noktadan itibaren herkes şükretmeye başlamıştı eminim...Araç şöforu yerel müziklerini açınca insanlar iyice baygınlık geçirmeye başladı.:))
Ne kadar farklıydı herşey, biz ve burada yaşayan insanların dünyaları yan-yana getirilemezdi bile...İnsanı derinden etkiliyor, vuruyor, çarpıyor, hem de ilk andan itibaren...
Güvenlik problemi had safhada, Türkiye'den gelen özel tim, oradan ayarlanan güvenlik güçleri ellerinden silahı biran olsun indirmedi...Onlar da konvoyda arkası açık araçla takip etti bizi...2-3 kilometreyi sanıyorum ancak yarım saatte aldık...Güvenlik problemi nedeni önceden nereye gideceğimiz bize bile söylenmedi. İlk gittimiz yer Kızılay'ın kampı idi...2200 çadırda yaklaşık 13 bin kişi yaşıyor burada... yürürken toz inanılmaz rahatsız ediyor. Rüzgar esiyor, tozu; terleyen bedenimize yapıştırıyor...Her adımda şükrediyorum, Allahım şükür diyorum, bir daha hiçbir şey için yakınmayacağım..Çocuklar gözüme çarpıyor, inanılmaz güzel, inanılmaz sabırlı minikler. Tek bir ağlama sesi yok, hepsi ayakta hepsi bize bakıyor, hepsi Türkiye diye bağırıyor. Söylediğimiz Türkçe kelimeleri inanılmaz güzel telafuz ediyorlar,şaşırıyoruz, elimize bakıyorlar. Bu çok acı...Hep bekliyorlar zaten,bir bekleyiş hali var Somali'de...Ellerini sonuna kadar açmış, bekliyorlar...Unuttular belki de daha önce yaşadıkları hayatı, zaten yoktu ki bir hayatları o da ayrı bir mevzu...Çok sabırlılar...Sabrın anlamını öğreneceğiniz yer gerçekten tam burası...
Burada yetimhane , cami ve çeşme açılışı yapılıyor...bir an küçük bir izdiham yaşanıyor, dönüp baktığımda oyuncak dağıtımından kaynaklandığını görüyorum. Yavrular birkaç araba, bebek için birbirlerine giriyor...Ama kimse aç değil burada, o çok sevindirici...Türkiye'ye o kadar minnettarlar ki, her hallerinden belli... Orada içimde şunu geçiriyorum zaten haber için yaptığım anonsta da diyorum ''Onlar için Türkiye herşey demek''...Oradan araçlara biniyoruz, inanılmaz terlemişiz, tozdan saçlarımız artık saç olmaktan çıkmış...ayakkabılarıma bakıyorum, tanıyamıyorum. Herkes su,su diye söylenmeye başlıyor. Dudaklarımız birbirine yapışmış...Kısa biran da olsa ,susuzluk ne demek anlıyoruz...Kızılay'ın aracından su gelince, tekrar şükrediyoruz...
Sonrasında ise Yeryüzü Doktorlarının Girişimi ile yaptırılan Şifa Hastanesi'nin açılışı için yine o bozuk yollardan geçerek şehre gidiyoruz. Araç konvoyu kaçırmamak için özel çaba sarfediyor, heran herşey gelebilir başımıza çünkü...
Hastaneye geldiğimizde nihayet eli-yüzü düzgün bir  bina görüyoruz. Bölgenin ilk asansörlü binası olacakmış tam bittiğinde. Burada herkes tuvalete gidebildiği için mutlu.Su da var...Mutlu ediyor beni burada bir hastane açılıyor oluşu. İnsanlar en temel ihtiyaçlardan yoksun..İnsan olarak kabullenmek zor...Açılışlar için oradan oraya giderken şehirden geçiyoruz, gerçekten dünyanın en güzel şehri olabilir burası, neredeyse şehrin her yerinden Hint Okyanusu görünüyor. 20-30 sene önce yapılmıs ama şimdi harabeye dönmüş evlerin bu hale gelmeden önceki halini hayal ediyorum...Zaten burada gerçek yok, hep hayaller var...Gerçek yakıcı çünkü...Diyorum ki burası dünyanın en güzel şehri olabilir. Tiyatro binasının önünden geçiyoruz, muhteşem bir bina, susuzluktan açlıktan karnı birbirine yapışmış iki keçi var tiyatro binasının merdivenlerinde...Her binanın önünde eli silahlı biri var...
Sanki dünyanın arka bahçesi burası...Herkes unutmuş burada yaşayanları.. kaderlerine terk edilmişler. Bir tane sağlam bina olmaz mı? Yok işte, yok...Bombalarla, silahlarla delik deşik edilmişler... Tüm zenginler ülkeyi terk etmiş. Geriye fakirler kalmış, onlar da bekliyorlar... Öyle anlaşılıyor ki bir taraftan da alışmışlar yaşadıklarına, başka bir dünya olduğunu biliyor mı gerçekten merak ediyorum.
Yolda bir iki kadın sürücü görüyorum. Bu beni mutlu ediyor herşeye rağmen...
Jet hızıyla akşam 17.00'ye kadar oradan oraya gidiyoruz..Orada gördüklerim Türkiye'ye dönünce beni daha çok etkiliyor, burada herşey normale dönünce.. Sıcak, uykusuzluk, ter, toz duman  derin düşünmene izin vermiyor. Kendi derdine düşüyorsun çünkü...
Tek bildiğim biran önce Somali bundan kurtulmalı...Çocuklar tüm dünya çocukları gibi en temel haklara sahip olmalı...Kadınlar aynı şekilde...Buna izin verilecek mi? ne kadar sürecek normale dönmeleri bilmiyorum.. Ama 30 sene süren bir iç savaş olabilir mi? Benim aklım hayalim almıyor...O kadar güzel bir kent nasıl açlıkla karşı karşıya gelir anlayamıyorum. Hint Okyanusu'ndan envai çeşit balık çıkıyormuş ama buradaki halk haram olduğu gerekçesi ile balık yemiyor...Bazı şeyleri anlamak zor, benim beynim almıyor en azından...Tek duam kimse böylesine temel ihtiyaçlarından bile yoksun hale gelmesin...Somali normale dönsün....



















SOMALİ AH SOMALİ...